fbpx
Yanlış
Doğru

Sonuç

  • Kahraman, 28 Ağustos’ta, Rize’nin Fethinin 561. Yılı Etkinliği’nde yaptığı konuşmada şehirlerin kurtuluş günlerinin zafer olarak kutlanmasını eleştiriyor ve bu kurtuluşların zafere değil anlaşmalara dayandığını iddia ediyor.
  • Kahraman, ‘cihan harbinden sonra’ ifadesini kullanıyor. Bu sebeple analizi “1. Dünya Savaşı sonucunda imzalanan antlaşmalara dayandığı iddiası” şeklinde ele aldık.
  • Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’nın kaybeden taraflarındandır. Yenilgi üzerine imzalanan Mondros, Serv Antlaşmaları ve San Remo, Paris Barış Konferansı gibi görüşmelerle toprakları İtilaf güçlerine paylaştırılmıştı.
  • 15 Mayıs 1919’da İzmir, Yunanistan tarafından işgal edildi. Böylece 1919-1922 arasında sürecek olan Türk-Yunan savaşı başladı.
  • İzmir’in işgalini takip eden günlerde Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkmış ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır.
  • Kuva-yı milliye birlikleri ile başlayan bölgesel mücadeleler düzenli ordu ile sistematik şekilde işlemeye başladı.
  • 30 Ağustos 1922’de kazanılan kesin zaferin ardından başta İzmir ve İstanbul olmak üzere şehirlerin işgalden kurtuluş süreci başlamıştır.
  • TBMM, Lozan’a giderek topraklarını geri almıştır.

İddia Yayılımı

Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 28 Ağustos’ta, “Rize’nin Fethinin 561. Yılı Etkinliği”ne katıldı. Kahraman, konuşmasının henüz başında, şehirlerin kurtuluşlarının kutlanmasına karşı olduğunu belirtti:

“Bu arada öncelikle şunu söyleyeyim, şehirlerimiz için kuruluş pardon kurtuluş dönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım. 2 Mart’ta Rize kurtulmuş. Kim diyor? 3 Mart’ta Mapavri (Çayeli), öyle gidiyoruz. 

Yok Erzurum, şu martta… Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu, dolayısıyla kutlama yapılmaz. (…) Zaferlerle dolu bizim tarihimiz. Ne oluyoruz? İstanbul’un kurtuluşu, 6 Ekim. Kim demiş?

İzmir’in kurtuluşu, 9 Eylül. Kim demiş? Ne münasebet ya? Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki? 

2 Mart’ta da aynı şey var. Ruslar çekildi gitti. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık.”

Bu yazımızda, şehirlerin kurtuluşunda sadece masa başı antlaşmaların etkili olup olmadığını inceleyeceğiz.

Kanıt

Şehirlerin kurtuluş günlerinin kutlanmasının sebebi, milli bayramların kutlanması ile ortak paydalara sahiptir. Bunların başında geçmişin acı deneyimlerini hatırlayıp bugünün değerini daha iyi anlamak gelir. Tarihimizdeki fetihler kadar kurtuluşları anmak da bu bağlamda son derece anlamlı denebilir.

İstanbul, işgalden nasıl kurtuldu?

İsmail Kahraman konuşmasında, şehirlerin kurtuluş günlerinin neden kutlandığı sorusunu dile getirmiş. 

İstanbul, Kahraman’ın bahsettiği gibi cihan harbinin arkasından imzalanan ve düşmanların alacaklarından birkaç kat mislini alıp gittikleri bir tarihi akışa sahip değil. Kronolojik olarak bakalım:

    • 1914-1918: Dünya savaşı gerçekleşti. 
    • 30 Ekim 1918: Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. 
    • 19 Mayıs 1919: Atatürk, milli mücadele için Samsun’a çıktı. 
    • 16 Mart 1920: İstanbul, Mondros Antlaşması gereğince işgal edildi. 
    • 10 Ağustos 1920: Osmanlı hükümeti, Sevr Antlaşması ile Osmanlı fiilen parçalandı.
    • 30 Ağustos 1922: Kurtuluş Savaşı’nın sonuçlandığı yıl olarak tarihe geçti.
    • 24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşması ile savaş tamamen sona erdi. 
    • 6 Ekim 1923: İstanbul’un kurtuluşu. 

Kronolojik akış, şehrin 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra imzalanan antlaşma ile işgal edildiğini gösteriyor. Kurtuluşu için milli mücadelenin yaşanması gerekecekti.

Bildiğimiz üzere, Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasındaydı. Bu sebeple 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmanın 7. maddesi, itilaf devletlerinin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir durum söz konusu olduğunda işgal edebilecekti. 

Nitekim 13 Kasım 1918 -16 Mart 1920 arasında İtilaf kuvvetleri, İstanbul’da hakimiyeti büyük ölçüde ele geçirmişti. Öyle ki 5 Kasım 1919’da ‘müstevlî’ (işgalci) kuvvetlerinin sayısı 50 bini geçmişti. Antlaşmadan 1,5 yıl sonra ise işgal kuvvetleri aynı antlaşmaya dayanarak 16 Mart 1920’de şehri resmi olarak işgale başladı. İşgal gününde yaşanan olaylarda ve karışıklıklarda Türkler şehit edildi. Nitekim aynı gün Onuncu Kafkas Tümeni Karargah ve Mızıka binasına giren İngilizler, yatakta bulunan altmış bir Türk askerine ateş açmıştır. Askerlerin büyük kısmı yaralanırken beşi şehit olmuştur. Hükümet binaları ve dönemin iletişim merkezi olan Telgraf Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra Beyoğlu, Şişli, Kasımpaşa, Üsküdar gibi caddeler İngilizler tarafından tutuldu. Öyle ki hükümete, işgal haberi ancak gerçekleştikten sonra verilebildi.

İşgal sonrasında komutanlar Rumeli ve Anadolu’da teşkilatlanmaya başladı. Sivil halk ise protestolar düzenledi. Mustafa Kemal Paşa, Hey’et-i Temsiliye adına gönderdiği telgrafta, 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’ya İstanbul’da şehzadenin dahi sarayının basıldığını, İngilizlerin İstanbul’a yerleşmekle meşgul olduklarını belirtmiş.  Bu, işgalin ne kadar ciddi olduğunu gösteren belgelerden biri olarak kabul edilebilir. 

İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harington‘ın farklı tarihlerde Harbiye Nezaretine gönderdiği Eylül 1337 (1921) tarihli bir ültimatomunda kendilerini devirmek amacıyla faaliyette bulunan bir teşekkül oluşturulduğundan bahsederek bunların derhal yakalanıp kendilerine teslimini istiyordu

İstanbul’dan ayrılmaları içinse Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’nın neticelenmesini beklemek gerekti. İstanbul’un kontrolünü elinde tutmaktan son derece memnun olan İngilizler, milli mücadelenin sonucunda savaşın galip tarafı olan Türklerle masaya oturmak ve başarılarını teslim etmek mecburiyetinde kaldı. 

İşgal kuvvetleri Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından, 2 Ekim 1923’de, gemilerine binip  İstanbul’u terk etmişlerdir. Böylece İstanbul’un 13 Kasım 1918’de başlayan işgal devri sona ermiş oldu ve 6 Ekim 1923’te TBMM hükümeti ordusu İstanbul’a girdi. 

Görüldüğü gibi, İstanbul 1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan antlaşma ile işgal edilmiştir. Bu işgale ve de işgallere karşı şehirde sivil halk ile işgalciler arasındaki çatışmalar yaşanmıştır. Özelde sivil halkın çatışması geneldeyse Kurtuluş Savaşı yaşanmıştır. Milli mücadele sonunda imzalanan Lozan Antlaşması ile de işgalciler İstanbul’u terk etmek zorunda kalmışlardır. 

İzmir işgalden nasıl kurtuldu?

İzmir’in işgaline baktığımızda İsmail Kahraman’ın bahsettiği akışı yine göremiyoruz. 1. Dünya Savaşı’nın ardından Yunan kuvvetler tarafından işgal edilen Ege ve İç Anadolu’nun bazı kısımları, yine savaşarak silahlı çatışmalar ile alınmıştır.  

Paris Barış Konferansı’na göre Yunanistan (sarı renkli alanlar)

Aksine 1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan antlaşmaların arkasından İzmir’in işgali gerçekleşti. Bu da 1922’ye dek sürecek olan bir Türk- Yunan savaşının başlamasına neden oldu. 

Tarihler, 15 Mayıs 1919’u gösterirken Yunan güçleri İzmir’i işgal etmiştir. Böylece şehrin yaklaşık üç yıl sürecek esaret başlamıştır. Bu üç yıl boyunca işgalin her yıl dönümünde mitingler düzenlenmiş. İzmir’de işgal kuvvetlerine karşı direniş o kadar yüksek seviyede ve topyekün seyretmiş ki bu şehir, kurtuluş mücadelesinin sembolü olmuştur.

Yunan işgaline karşı ilk kurşun, Hukuk-u Beşer Gazetesi başyazarı Hasan Tahsin tarafından henüz işgal günü sıkılmıştır. İlk direniş ise 16 Mayıs’ta Urla ve civarında olmuştur. Burada Urla halkı kasabadaki silah depolarını zorla açarak bir milis kuvveti oluşturmuş ve Batı Anadolu’da ilk kuva-yı milliye mücadelesini başlatmıştırUrla’da Türk halkının askerle birleşip Rum çetelerine karşı savaşması, batıda Yunanlar “ilk çarpışma” olarak kabul edilir. Türklerin bu çabası başarısızlıkla sonuçlansa da büyük çoğunluğunu Rumların oluşturduğu bir kasabada düşmana karşı silahlı direniş gücü, istek ve iradesini açıkça ortaya koymaktadırBurada başlayan mücadele, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır.  

Güneyde İzmir-Aydın demiryoluna, güneydoğuda Aydın’dan Nazilli’ye doğu ve kuzeydoğuda Manisa ve Turgutlu şehirlerine, kuzeyde ise Ayvalık ve Bergama’ya kadar giden saha Yunan işgal bölgesi olarak tanınmıştır. Bu sahayı işgal eden Yunanların, İzmir’den Anadolu içlerine ilerlemeleri Kuvayı Milliye tarafından durdurulmaya çalışılmıştır. Daha sonra mücadele, düzenli ordu ile birlikte sürmüştür. 

Kuva-yı milliye birliklerine efeler, komitacılar sivil kumandanlar ve subaylar komuta etmekle birlikte bilhassa Balıkesir ve Sivas Kongrelerinden sonra aydınlar da ön plana çıkmıştır.  Bunların arasında Balıkesir’de Kazım Özalp, Güney’de Demirci Mehmet Efe ile birlikte Celal Bayar, Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu gibi isimler önemlidir.

Şehrin kurtuluşu, Kurtuluş Savaşı’nın son parçası olan ve 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz hareketi ile sonuca bağlandı. 30 Ağustos Zaferi ile müstevliler son kez yenilmiş ve 9 Eylül’de TBMM hükümeti İzmir’e girmiştir.  Başta Hakimiyet-i Milliye olmak üzere dönemin gazetelerinde ordunun İzmir’e kadar uzanan güzergahtaki başarıları sıralanmıştır. 

30 Ağustos’taki kesin zaferin ardından ordunun İzmir’e gireceği gün sayılır hale gelmiş. Bölgedeki Yunanlar bankalardan paralarını çekip bir an önce şehri terk etmek istemişlerdir. İzmir’in elden çıkacağı Yunanlar tarafından kesin olarak anlaşılınca şehrin yönetimi İtilaf kuvvetlerinin konsoloslarına teslim edilmiştir. Konsoloslar da  9 Eylül’de Ankara ve Türk Hükümetinin idaresindeki telsiz istasyonlarına bir telgraf göndermişti(Babalık, 10 Eylül 1922, 2) Telgrafta İzmir’in teslim edileceği belirtilmişti:

“İzmir Ceneral Konsolosları, şehrin teslimini müzâkere etmek üzere en yakın Türk Kumandanıyla görüşmek üzere bir mahall-i mülâkat irâesini taleb ederler. 9 Eylül İzmir Ceneral Konsolosları”.

Mustafa Kemal Paşa da aynı gün: “Telgrafnâmenizi aldım. Mümessillerinizi İzmir-Turgutlu-Kasaba şosesiyle Kasaba-ya gönderiniz. Bir yanlışlığa mahal kalmamak üzere otomobillerde beyaz bayrak bulundurmak muvaffık-ı ihtiyâttır. 9 Eylül Türk Orduları Başkumanda-nı‛3 (İkdâm, 10 Eylül 1922, 1; Babalık, 10 Ey-lül 1922, 2; Varlık, 18 Eylül 1922, 1; Yeni Adana, 11 Eylül 1922, 2).” karşılığını verir.

İstikbal gazetesinin 9 Eylül Ankara çıkışlı haberinde, Mustafa Kemal’in esir edilen Yunan generali Trikupis’in kılıcını Müdafaa- Milliye Vekili Kazım(Özalp) Paşa’ya hediye ettiğini yazar. Bu davranış, işgalin masa başında son bulmadığının göstergesi sayılabilir. 

Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi

Kuva-yı milliye ile başlayan milli mücadelenin düzenli orduya devri yapıldı. Batı Cephesi Komutanlığı, Batı ve Güney Cephesi olarak ikiye ayrıldı. Batı Cephesi’nde Miralay İsmet (İnönü), Güney Cephesi’nde ise Refet (Bele) Bey vardı.

Batı Cephesi’nin en önemli galibiyeti, Kurtuluş Savaşı’nın da ateşleyicisi olan I. (6-11 Ocak 1921) ve II. İnönü (26-31 Mart 1921) savaşlarıdır.

6-11 Ocak 1921 tarihleri arasında gerçekleşen Birinci İnönü Muharebesi ve 26-31 Mart 1921 tarihleri arasında gerçekleşen İkinci İnönü Muharebesi yeni kurulacak devletin oluşturduğu düzenli ordunun kazandığı ilk muharebeler olup, Türk İstiklal Savaşı’nın seyrini değiştiren önemli mücadelelerdir.

Yunanların mağlubiyeti Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa tarafından 1 Nisan 1921’de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya telgrafla haber verilir: “Düşman , binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silâhlarımıza bırakmıştır” şeklinde çekilen telgrafa Mustafa Kemal Paşa cevaben “… Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz.” yanıtını verir.

Rize işgalden nasıl kurtuldu? 

Rize’nin Rus işgali altına girişi esasında Trabzon’a ulaşma yolunda yapılan bir ele geçirmedir. Trabzon, III. Ordu açısından büyük önem arz ediyor, İstanbul ile Erzurum arasındaki en kısa yolun üzerinde bulunuyordu. Asgari üstünlüğü elinde bulunduran Ruslar, 1916’nın 6 Mart’ında Pazar ve Çayeli’yi, 8 Mart’ta Rize’yi işgal etmiş, buradan da vilayet merkezi olan Trabzon’a doğru ilerlemiş. 19 Nisan’da Trabzon’a giren Ruslar, böylece Lazistan Sancağı’nı ele geçirmiş oldular

Görsel Kaynağı: BİSAV

Rizeliler, tüm imkansızlıklara rağmen direnişlerine bugünkü Fırtına Vadisi içlerine çekilerek devam etmişler. 

Rize’nin kurtuluşunda, Rusya’daki Komünist İhtilali’nin etkisi yadsınamaz. 1917’deki devrimin ardından Rusya’nın savaştaki etkisi azalmış, fazla direnmeden teslim olmaya başlamıştı. Nitekim, 1917’de imzaladıkları Brest Litovsk Antlaşması ile savaştan çekildiler. Aynı yıl imzalanan Erzincan Mütarekesi ile Doğu Karadeniz’deki Rus istilasının sona erdi. İşgalden iki yıl sonra, 2 Mart 1918’de ise Rize düşman işgalinden kurtarıldı.

Kurtuluş Savaşı’ndaki Asker Kayıpları

İstiklal Harbi Sıhhiye Raporu’na göre toplam 9167 şehit , 31.173 yaralımız var. Esir düşen asker sayımız ise 1188’dir. Kurtuluş Savaşı süresince şehit düşen askerlerimizin künyeleri tutulmuş ve geldikleri askeri şubeye bilgi verilmiştir. Askerlik şubeleri kayıtlarınca tutulan defterlerdeki asker kaybına bakıldığında toplamda yaklaşık 36.919 kişinin vefat ettiğini görüyoruz.

Tarihçi Yazar Sinan Meydan’ın konu üzerine açıklamaları

Tarihçi yazar Sinan Meydan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlar ile İsmail Kahraman’ın söylediğinin gerçekle bağdaşmadığını belirtti. Meydan, İzmir’in 15 Mayıs 1919’da işgal edildiğini; 10 Ağustos 1920’de imzalanan Serv Antlaşması ile Yunanların şehrin yönetimini devraldığının altını çiziyor. 

Sevr’e göre İzmir ve civarında bir Yunan bölgesi kurulacak ve belirlenen bölge Türkiye’den ayrılacaktı. Yunanistan burada kendi askeri gücünü bulundurarak yerel bir parlamento kuracaktı.

Sinan Meydan, eğer 30 Ağustos’ta zafer kazanılmış olmasaydı bölgenin Yunan toprağı olacağını vurguluyor: “Yani eğer Mustafa Kemal’in askerleri Büyük Zaferi kazanmasaydı İzmir ve civarı Yunan toprağı olacaktı. Bölgede yaşayan Türkler ya göç edecek ya da Yunan uyruğuna geçecekti. İşte Büyük Zafer sayesinde İzmir kurtarıldı, bu plan ortadan kalktı. Büyük Zafer,İzmir’i yeniden vatan yaptı.”

Bu sonuca itiraz et

Etiketler

  • 1. dünya savaşı
  • işgal
  • ismail kahraman
  • ismet inönü
  • itilaf
  • izmir
  • Kurtuluş Savaşı
  • lozan
  • mondros
  • mustafa kemal
  • Yunanistan

İlginizi Çekebilecek Doğrulamalar

Simge Gümen

Analiz | Doğrulama

Kaynaklar

İlginizi Çekebilecek Doğrulamalar