Yapay deprem, HAARP ve yer altı faaliyetleriyle mümkün olabilir mi?
15 Şub 2023
14:11
İyonosfer katmanının özelliklerini ve davranış biçimini incelemek adına başlatılan HAARP’ın depremi tetiklemesi teorik olarak mümkün değil. HAARP istasyonu tarafından üretilen radyo sinyalleri yerin ancak 1 cm altına kadar nüfuz edebilirken depremler çok daha derinlerde gerçekleşiyor. Hidrolik kırılma gibi endüstriyel yer altı faaliyetleri ise depremleri tetikleyebiliyor. Fakat bu şekilde tetiklenen depremlerin büyüklüğü son derece az oluyor. Kahramanmaraş depremi büyüklüğünde bir yer sarsıntısını tetiklemek için ‘gözle görülmeyen’ çalışmalardan çok daha fazlasına ihtiyaç var.
6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde ilki 04.17’de, ikincisi 13.24’te olmak üzere iki ayrı deprem gerçekleşti. Bu iki depremin ardından ülke gündemi, çoğunlukla kurtarma çalışmaları, yaşanan doğal afetin nedenleri ve sonuçları üzerine yoğunlaşıyor. Deprem tektonik plakaların çarpışması veya birbirine doğru kaymasıyla meydana geliyor. Ancak depremlerin yapay yollarla üretilebileceği fikri son yıllarda en çok yayılan iddialar arasında yer alıyor. Dolayısıyla Kahramanmaraş depreminin de bu şekilde gerçekleştiğine dair pek çok sosyal medya paylaşımı bulmak mümkün. ‘Yapay deprem’ iddialarına temel olarak gösterilen nedenler ise HAARP veya petrol/gaz kuyularında yapılan çalışmalar.
Peki HAARP teknolojisiyle veya petrol/gaz kuyularında yapılan çalışmalarla ‘yapay deprem’ gerçekleştirilebilir mi?
HAARP nedir?
The High-frequency Active Auroral Research Program (HAARP), yani Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı, 1993’te ABD Hava Kuvvetleri ve ABD Donanması tarafından yürütülmeye başlanan ancak 2015’te Alaska Fairbanks Üniversitesi tarafından devralınan bir program. Amacı Dünya yüzeyinin yaklaşık 50-400 mil yukarısında, uzayın tam altında uzanan iyonosfer katmanının özelliklerini ve davranışını incelemek.
Alaska Fairbanks Üniversitesi’ne göre iyonosfer, nötr atom ve moleküllerden oluşan yeryüzüne yakın atmosfer katmanlarının aksine, hem pozitif hem de negatif yüklü parçacıkları içerir. Dolayısıyla nötr atmosferden daha farklı davranır. Örneğin radyo sinyalleri atmosferin alt katmanlarından bozulmadan geçebilir ancak iyonosferden yönlendirilen sinyaller bozulabilir, tamamen yansıyabilir veya emilebilir. Bu ve benzer olayların anlaşılması, güvenilir iletişim ve enerji hizmetlerinin sürdürülmesi için önemlidir. Yani HAARP, gelişmiş iletişim/gözetim için iyonosferin özellikleri, potansiyel kullanımları üzerine temel araştırmaları devam ettirmek ve hatta geliştirmek için gerekli görülüyor.
HAARP bir gemi mi?
HAARP ile ilgili bir diğer yaygın inanış, programın bir gemisinin olduğu ve bu geminin gittiği yerde deprem ürettiğine yönelik oluşmuş. Ancak bu tarz iddialarda paylaşılan görselin HAARP ile bir ilgisi olmadığı gibi, program kapsamında çalışan bir gemi de bulunmuyor. İddialarda paylaşılan görselde deniz tabanlı erken uyarı radar sistemi olan SBX-1 yer alıyor. Kıtalararası saldırılara yönelik ‘erken uyarı’ sistemine sahip SBX-1 platformu, 2006’dan bu yana ABD Donanması tarafından kullanılıyor. Radar sisteminin kurulamadığı bölgelerde ‘seyyar’ radar işleviyle çalışıyor. HAARP ise ABD’nin Alaska eyaletinde bulunan bir istasyon.
Doğrula HAARP gemisi olduğu iddia edilen SBX-1 görüntüsünü incelemişti.
HAARP depremleri tetikleyemez
HAARP’ın sel, kasırga, kuraklık ve deprem gibi felaketlere yol açtığı iddiaları ise, programın başladığı yıllara dek uzanıyor. Ancak HAARP ne hava olaylarını ne de depremi tetikleyebilecek bir sisteme sahip değil. Alaska Fairbanks Üniversitesi web sitesinin HAARP kısmında programın hava durumunu kontrol veya manipüle edip edemeyeceği SSS (Sıkça sorulan sorular) bölümüne eklenmiş. Soruya, HAARP’ın ilettiği frekans aralıklarındaki radyo dalgalarının Dünya’nın hava durumunu oluşturan atmosfer katmanlarından ne troposferde ne de stratosferde soğurulmadığı şeklinde cevap verilmiş.
Reuters Kahramanmaraş depremi özelinde HAARP iddialarına yanıt vermek amacıyla çeşitli uzmanlardan görüş almış. Alaska Fairbanks Üniversitesi’ndeki HAARP program yöneticisi Jessica Matthews program sahasındaki araştırma ekipmanının doğal afetleri yaratamayacağını veya büyütemeyeceğini ifade etmiş. Cornell Üniversitesi’nden Profesför David Hysell de HAARP’ın diğer radyo vericilerinden daha büyük bir radyo vericisi olduğunu ve deprem yaratmasının teorik olarak mümkün olmadığını belirtmiş.
Öte yandan, Colorado Boulder Üniversitesi Atmosfer ve Uzay Fiziği Laboratuvarı’nda araştırmacı bilim insanı olan David Malaspina konuyla ilgili HAARP’ın radyo dalgalarının güçlü bir radyo yayın istasyonuna benzediğini ancak bu radyo yayınının depreme neden olabileceği bilinen bir mekanizma olmadığını söylemiş.
Malaspina, bu tür radyo dalgalarının zemine 1 cm’den daha az nüfuz ettiğinin, depremlerin ise çok daha derinde meydana geldiğinin altını çizmiş. Örneğin Kandilli Rasathanesi’ne göre Pazarcık merkezli depremin derinliği 5 kilometre iken Elbistan merkezli depremin derinliği 16,4 kilometreydi. Yani Kahramanmaraş depremlerinin HAARP teknolojisiyle tetiklenmiş olması mümkün değil.
Petrol/gaz kuyularında yapılan çalışmalar depreme neden olabilir mi?
Yapay depremlere neden olduğu düşünülen diğer uygulama ise petrol veya gaz kuyularında yapılan arama çalışmaları. Örneğin Kahramanmaraş depreminin altında yatan nedenin bölgede yapılan petrol arama çalışmaları olduğu iddia edildi. Ancak petrol veya gaz arama çalışmalarının bu kadar büyük bir depremi tetikleme olasılığı yok. Üstelik yukarıdaki iddiada bahsedildiği gibi çalışmayı ABD’li şirket değil; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) yapıyor.
Petrol/gaz kuyularında yapılan çalışmaların depreme neden olup olamayacağıyla uzmanların görüşleri mevcut. Örneğin ünlü Fransız jeolog ve deprem bilimci Xavier le Pichon, 29 Ocak 2019’da Prof. Dr. Celal Şengör ile birlikte katıldığı Teke Tek programında benzer bir soruya cevap vermiş. Programda beklenen İstanbul depreminin ne zaman yaşanacağı, tahmini büyüklüğü ve şiddetinin yanı sıra genel olarak deprem olgusuna dair merak edilenler de konuşulmuş. Xavier le Pichon’un Fatih Altaylı’nın yapay depremler ile ilgili sorduğu soruya cevabı bu anlamda yardımcı olabilir:
A: Dışarıdan müdahaleyle bir deprem tetiklemek mümkün mü? Bir manyetik güçle? Çünkü İstanbul depreminden sonra böyle çok dedikodu ortaya atıldı. Hatta işte Amerika’nın bazı deneylerle böyle şeyler yapabildiği söylendi. Bir dış etkenle bir depremi tetiklemek, bir fay kırılmasını başlatmak olası bir şey midir?
P: Söz konusu olan güçler müthiş güçler. Bunu insan yapamaz. Ama yapabileceği şey şu; -ki bunu yapmayı biliyoruz ve yapıyoruz- fayın direncini değiştirebiliriz. Bir sürtüşme var. Sürtünme var, sürtünme bloke olduğunda depremin oluşmasını engelliyor. Mesela fayın içine sıvı enjekte ettiğinizde, bu direnç düşüyor ve bir deprem oluşabiliyor. Bunu yapıyoruz, yapabiliriz. Birçok noktada, mesela Amerika’da, başka yerlerde şist gazı (kaya gazı) araştırmaları yapılırken enjekte ettiğimiz sıvı bir depreme yol açıyor ve kayayı kırıyoruz. Yani burada depremi biz oluşturmuş olmuyoruz. Mevcut fayın direncini kırmış oluyoruz. Tak diye bir anda deprem oluşmuş oluyor. Ve evet, depremleri oluşturmak/yaratmak değil de harekete geçirebiliriz, küçük depremleri. Petrol şirketleri bunu yapıyorlar sık sık.
Hidrolik kırılma nedir?
Xavier le Pichon’un yukarıda verilen Teke Tek programında anlattığı hidrolik kırılma, derin kaya oluşumlarında çatlaklar oluşturmak amacıyla kuyu deliğine basınçlı sıvı enjekte edilmesinden ibaret. Bu çatlak ve kırıklar, yerin altında bulunan petrol veya gazın çatlaklardan daha serbest bir şekilde akmasını sağlamak amacıyla oluşturuluyor.
Elbette, tartışmalı bir yöntem olan hidrolik kırılmanın riskleri de mevcut. Ancak bu riskler iddialarda bahsedildiği gibi Kahramanmaraş depremi büyüklüğündeki afetleri oluşturabilecek düzeyde değil. Uygulamanın olası çevresel etkileri arasında yeraltı suyunun kirlenmesi, tatlı su kaynağının bitmesi, hava kalitesinin düşmesi, gürültü kirliliği, yüzey kirliliği ve tetiklenen depremler yer alıyor.
Büyük bir deprem gücünün gizlice oluşturulması mümkün değil
İnsan Kaynaklı Deprem Veritabanı HiQuake, depremleri tetiklediği ya da meydana getirdiği öne sürülen endüstriyel projelerin güncel veritabanını sunuyor. HiQuake’in kaynak olarak gösterdiği makalelerden biri Gillian R. Foulger, Miles P. Wilson, Jon G. Gluyas, Bruce R. Julian ve Richard J. Davies tarafından kaleme alınan ‘İnsan kaynaklı depremlerin küresel incelemesi’ başlıklı makale. Burada maksimum sayısal değerlerin belirsizliğinden, projenin ve ilgili fayda bulunan stres miktarının öneminden bahsedilse de endüstriyel faaliyetlerin büyük depremleri oluşturma ihtimalinin az olduğunun da altı çizilmiş. Örneğin makalenin yazıldığı tarihe kadar (2018) sıvı enjeksiyonu ile tetiklendiği bildirilen en büyük depremin 5,8 büyüklüğünde olduğu yazılmış.
Evrim Ağacı da yer altı faaliyetleriyle meydana gelen depremlerin küçük çapta olduğunu söylüyor. Üstelik bu depremler sadece açıkça yapılabilen ve dolayısıyla kolaylıkla tespit edilebilecek yöntemlerle meydana gelebiliyor. Yani, Kahramanmaraş depremi gibi büyüklüğü son derece fazla olan depremlerin, hidrolik kırılma gibi gözle görülmeyen uygulamalar sonucunda gerçekleşmesi mümkün değil.
Yukarıda da söylendiği gibi, depremlerin çoğu, Anadolu levhası gibi tektonik plakaların çarpışması ve birbirine doğru kaymasıyla meydana geliyor. Dünya’daki tüm depremlerin yaklaşık %80’i ise ‘ateş çemberi’ olarak adlandırılan Pasifik Okyanusu kenarlarında gerçekleşiyor. Ülkemiz Dünya’nın bu kısmında yer almamasına rağmen bir deprem bölgesi; çünkü üzerinde yerleştiğimiz Anadolu levhası hala hareket halinde. Bu nedenle Türkiye’deki deprem gerçeğini kabullenmek, yapıların bu gerçeğe uygun şekilde inşa edilmesini sağlamak ve küçük yaştan itibaren herkese deprem eğitimi almak izleyebileceğimiz yollar arasında sayılabilir. Ancak deprem için HAARP teknolojisini veya yer altı faaliyetlerini suçlamanın bize bir faydası olmayacaktır.