Yanlış bilgi psikolojisi: Neden savunmasızız?
20 Haz 2024
16:42
Psikolojimiz bizi yanlış bilgiye karşı nasıl daha savunmasız hale getiriyor?
Yanlış bilgi psikolojisi, yani bizi doğru olmayan şeylere inanmaya teşvik eden zihinsel kısayollar, kafa karışıklıkları ve yanılsamalar; bunun zararlı etkilerini nasıl önleyeceğimiz konusunda bize çok şey söyleyebilir. Psikolojimiz, düzeltmelerin işe yarayıp yaramadığını, medya okuryazarlığı kurslarında ne öğretmemiz gerektiğini ve en başta yanlış bilgilere karşı neden savunmasız olduğumuzu etkileyen şeydir. Bu durum aynı zamanda insan beynine dair büyüleyici bir içgörü sunar.
Psikolojik kavramlar akademide ortaya çıkmış olsa da, birçoğu günlük dile de girmiştir. İlk kez 1957 yılında tanımlanan “bilişsel uyumsuzluk” bunlardan biridir; doğrulama yanlılığı ise bir diğeridir. Bu da sorunun bir parçasıdır. Tıpkı epidemiyoloji hakkında bilmeden
konuştuğumuz gibi, bilişsel bilim hakkında da bilmeden konuşabiliyoruz ve bu kavramların
yanlış ifade edilmesi yeni yanlış bilgi biçimleri yaratabiliyor.
Muhabirler, doğrulama editörleri, araştırmacılar, teknoloji uzmanları ve yanlış bilgiyle çalışan fenomenler (ki kabul edelim hepsi bunu yapıyor) bu ayrımları anlamazlarsa, bu sadece belirsiz bir akademik terimi karıştırmak anlamına gelmez. Bu, sorunun bir parçası olma riski taşır.
First Draft, yanlış bilgiler, bunları düzeltme ve önleme konularıyla ilgili temel psikolojik kavramları listeliyor. Bunlar son sözden ziyade bir başlangıç noktası olarak tasarlanmıştır daha derine inmek için önerilen ileri okumalara bakabilirsiniz.
1. Bilişsel cimrilik
Bizi yanlış bilgilendirmeye karşı en savunmasız hale getiren psikolojik özelliğimiz, ‘bilişsel cimriler’ olmamızdır. Sorunları çözmek için daha fazla düşünce ve çaba gerektiren yollar yerine daha basit ve kolay yolları tercih ederiz. Mümkün olduğunca az zihinsel çaba harcamak üzere evrimleştik.
Bu, beynimizi bu kadar verimli kılan şeyin bir parçasıdır: Her bir şey hakkında çok fazla düşünmek istemezsiniz. Ancak bu aynı zamanda, ihtiyacımız olduğunda da yeterince düşünmediğimiz anlamına da gelir. Örneğin, internette gördüğümüz bir şeyin doğru olup olmadığını düşünürken
Okuma önerisi: Londra Üniversitesi’nden Dario Tarborelli tarafından yazılan ve 2008’de Current Issues in Computing and Philosophy’de yayınlanan “How the Web Is Changing the Way We Trust.”
2. İkili süreç teorisi
İki temel düşünceye biçimine sahip olduğumuz fikridir.
Sistem 1: Çok az çaba gerektiren otomatik süreç.
Sistem 2: Daha fazla çaba gerektiren analitik süreç.
Bilişsel cimriler olduğumuz için genellikle Sistem 1’i kullanıyoruz. Bu sistem iki nedenle yanlış bilgi tehlikesi yaratıyor:
- Bir şeyi işlemek ne kadar kolaysa, onun doğru olduğunu düşünme olasılığımız da o kadar artar; bu nedenle hızlı ve kolay yargılar, doğru olmasalar bile genellikle doğru gibi gelir.
- Kolay olan daha etkili olduğu için ayrıntıları ve önemli kısımları kaçırabiliyoruz. Örneğin internette okuduğumuz haberi hatırlıyor ancak bunun yanlışlandığını unutabiliyoruz.
Okuma önerisi: Gordon Pennycook tarafından yazılan ve 2017’de Dual Process Theory 2.0’de yayınlanan “A Perspective on the Theoretical Foundation of Dual Process Models.”
3. Sezgisel yöntemler
Sezgisel yöntemler hızlı karar vermek için kullandığımız göstergelerdir. Bu yöntemi kullanma sebebiz ise karmaşık analizler yapmaktan daha kolay olması, özellikle de çok fazla bilginin bulunduğu internet ortamında.
Sezgisel yollar, genellikle doğru olmayan sonuçlara yol açmaları bakımından sorunludur.
Örneğin, bir gönderinin ne kadar güvenilir olduğuna karar vermek için, güvendiğiniz birinin sosyal medyadaki bir gönderiyi onaylaması (örneğin retweetlemesi) gibi bir ‘sosyal onay sezgisel yöntemine’ güvenebilirsiniz. Ancak o kişiye ne kadar güvenirseniz güvenin, bu tamamen güvenilir bir gösterge değildir ve sizi doğru olmayan bir şeye inanmaya yöneltebilir.
First Draft’ın kurucularından ve ABD direktörü Claire Wardle’ın Bilgi Düzensizliğini Anlamak için Temel Kılavuz‘da açıkladığı gibi:
“Sosyal medyada, sezgisel yöntemler (dünyayı anlamlandırmak için kullandığımız zihinsel kısayollar) eksiktir. Gazetenin hangi bölümüne baktığınızı anladığınız ve köşe yazıları ya da karikatür bölümünde olduğunuzu gösteren görsel ipuçlarını gördüğünüz bir gazetenin aksine, internette durum böyle değildir.”
Okuma önerisi: Miriam J. Metzger ve Andrew J. Flanagin tarafından yazılan ve 2013’te Journal of Pragmatics, Volume 59 (B)’de yayınlanan “Credibility and trust of information in online environments: The use of cognitive heuristics.”
4. Bilişsel uyumsuzluk
Bilişsel uyumsuzluk, inançlarınızla çelişen bilgilerle karşılaşmanın ardından gelen olumsuz deneyimdir. Bu, uyumsuzluğu hafifletmek için insanların güvenilir bilgileri reddetmesine yol açabilir.
Okuma önerisi: Monika Taddicken ve Laura Wolff tarafından yazılan ve 2020’de Media and Communication, Volume 8 (1), 206-217’de yayınlanan “‘Fake News’ in Science Communication: Emotions and Strategies of Coping with Dissonance Online.”
5. Doğrulama yanlılığı
Doğrulama yanlılığı, mevcut inançlarınızı doğrulayan bilgilere inanma ve onlarla çelişen bilgileri reddetme eğilimidir. Dezenformasyon aktörleri bu eğilimi mevcut inançları güçlendirmek için kullanabilirler.
Okuma önerisi: Raymond Nickerson tarafından yazılan ve 1998’de Review of General Psychology, 2(2), 175-220’de yayınlanan “Confirmation Bias: A Ubiquitous Phenomenon in Many Guises.”
6. Güdülenmiş muhakeme
Motivasyona dayalı akıl yürütme, insanların gerçeği belirlemek yerine, inanmak istedikleri şeye inanmak için akıl yürütme becerilerini kullanmalarıdır. Buradaki en önemli nokta, insanların tembel ya da mantıksız düşünmekten ziyade rasyonel yetilerinin yanlış bilgilendirmeye neden olabileceği fikridir.
Güdülenmiş akıl yürütme, yanlış bilgilendirme psikolojisindeki güncel tartışmaların kilit noktalarından biridir. The New York Times için 2019 yılında kaleme alınan bir makalede, sırasıyla Virginia Üniversitesi ve MIT’de çalışan iki bilişsel bilimci David Rand ve Gordon Pennycook buna şiddetle karşı çıktı. İddiaları, insanların enformasyonla karşılaştıklarında yeterince analitik davranmadıkları yönünde. Onların ifadesiyle:
“Bir grup, muhakeme yeteneğimizin partizan inançlarımız tarafından ele geçirildiğini iddia ediyor: yani rasyonalizasyona yatkınız.Diğer grup ise -ki ikimiz de bu gruba dahiliz- sorunun eleştirel yetilerimizi kullanmakta başarısız olmamızdan kaynaklandığını iddia ediyor: yani zihinsel olarak tembeliz.”
Rand ve Pennycook, yanlış bilgilendirmeye karşı psikolojik kırılganlığımızın temel faktörünün motive edilmiş akıl yürütme değil, tembel düşünme olduğuna dair güçlü bir kanıtlar bütünü oluşturmaya devam ediyor.
Okuma önerisi: Gordon Pennycook ve David Rand tarafından yazılan ve 2019’da New York Times’da yayınlanan “Why do people fall for fake news?”
7. Çoğulcu cehalet
Çoğulcu cehalet, toplumdaki diğer kişilerin ne düşündüğü ve neye inandığına dair bir anlama eksikliğidir. Bu durum, insanların siyasi bir görüş söz konusu olduğunda, aslında çok az kişi tarafından benimsenen bir görüş olmasına rağmen, yanlış bir şekilde diğerlerinin çoğunlukta olduğunu düşünmesine neden olabilir. Bu durum, yanlış bilgilerin (örneğin komplo teorileri) çürütülmesiyle daha da kötüleşebilir, çünkü bu görüşlerin gerçekte olduğundan daha popüler görünmesine neden olabilirler.
Bunun bir çeşidi de sahte fikir birliği etkisidir: insanlar kendi görüşlerini paylaşan diğer insanların sayısını abarttıklarında ortaya çıkar.
Okuma önerisi: Stefan Lewandowsky’nin 2011’de Shaping Tomorrow’s World’de yayınlanan “The Loud Fringe: Pluralistic Ignorance and Democracy.”
8. Üçüncü şahıs etkisi
Üçüncü şahıs etkisi, insanların yanlış bilginin kendilerinden çok diğer insanları etkilediğini varsayma eğilimini tanımlar.
Romanya’daki National Ünivesitesi Siyasi Çalışmalar ve Kamu Yönetimi’nde iletişim profesörü olan Nicoleta Corbu, kısa bir süre önce insanların yanlış bilgileri tespit etme konusundaki algılanan becerilerinde önemli bir üçüncü şahıs etkisi olduğunu ortaya koymuştur: İnsanlar yanlış bilgileri tespit etme konusunda kendilerini diğerlerinden daha iyi olarak değerlendiriyor. Bu da insanların savunmasızlıklarını hafife alabilecekleri ve uygun adımları atmayacakları anlamına geliyor.
Okuma önerisi: Oana Ştefanita, Nicoleta Corbu ve Raluca Buturoiu tarafından yazılan ve 2018’de Journal of Media Research, Volume. 11 3 (32), 5-23‘te yayınlanan “Fake News and the Third-Person Effect: They are More Influenced than Me and You.”
9. Akıcılık
Akıcılık, insanların bilgiyi ne kadar kolay işlediğini ifade eder. İnsanların akıcı bir şekilde işleyebildikleri bir şeyin doğru olduğuna inanma olasılıkları daha da artıyor; doğru hissettiriyor ve bu yüzden doğru görünüyor.
Tekrarın bu kadar güçlü olmasının nedeni budur: bir şeyi daha önce duyduysanız, onu daha kolay işlersiniz ve bu nedenle ona inanma olasılığınız daha yüksektir. Birkaç kez tekrarladığınızda ise, etkisini artırırsınız. Yani bir iddianın çürütüldüğünü duymuş olsanız bile, asıl iddianın tekrarı onu daha tanıdık, akıcı ve inandırıcı hale getirebiliyor.
Bu aynı zamanda anlaşılması kolay bilginin daha inandırıcı olduğu anlamına gelir, çünkü daha akıcı bir şekilde işlenir. Stephan Lewandowsky ve meslektaşlarının açıkladığı gibi:
“Örneğin, aynı ifade düşük renk kontrastlı yerine yüksek renk kontrastlı ile basıldığında, kafiyesiz yerine kafiyeli bir biçimde sunulduğunda veya yabancı bir aksan yerine tanıdık bir aksan ile söylendiğinde doğru olarak değerlendirilmesi daha olasıdır. Ayrıca, okunması kolay bir yazı tipiyle yazıldıklarında yanıltıcı soruların tanınma olasılığı daha düşük oluyor.”
Okuma önerisi: Rolf Reber ve Christian Unkelbach tarafından yazılan ve 2010’da Rev Philos Psychol. Volume 1 (4): 563–581’de yayınlanan “The Epistemic Status of Processing Fluency as Source for Judgments of Truth.”
10. Saçmalık duyarlılığı
Saçmalık duyarlılığı, gerçekle çok az ilgisi olan bilgilere ne kadar açık olduğunuzla ilgilidir; mesela anlamsız bir klişeye. Ancak saçmalık, kasıtlı olarak gerçekle çelişen bir yalandan farklıdır.
Pennycook ve Rand, yalan haber başlıklarına duyarlılığı incelemek için saçmalıklara duyarlılık kavramını kullanmıştır. “Gizli anlam, benzersiz soyut güzelliği dönüştürür” gibi sözde derin cümleyi (yani saçmalığı) kabul etme olasılığımız ne kadar yüksekse, yalan haber başlıklarına karşı da o kadar duyarlı olduğumuzu bulmuşlardır.
Bu durum, Pennycook ve Rand’in yalan haberlere karşı duyarlılığın güdülenmiş muhakemeden ziyade yetersiz analitik düşünceden kaynaklandığına dair daha geniş kapsamlı teorisi destekliyor. Başka bir deyişle, Sistem 1’in otomatik düşüncesine çok fazla takılıp kalıyoruz ve Sistem 2’nin analitik düşüncesine yeterince takılıp kalmıyoruz.
Okuma önerisi: Gordon Pennycook ve David Rand tarafından yazılan ve 2019’da Journal of Personality’de yayınlanan “Who falls for fake news? The roles of bullshit receptivity, overclaiming, familiarity, and analytic thinking.”
Bu metin First Draft’tan Tommy Shane tarafından yazılan “The psychology of misinformation: Why we’re vulnerable” adlı yazıdan çevrilmiş ve metne bazı eklemeler yapılmıştır.