fbpx

Geçtiğimiz günlerde sağlık iletişimi profesör ve uzmanları tarafından yayınlanan makalede bireylerin sağlık ile ilgili yanlış bilgilere neden inandığına dair sistematik bir analiz ortaya konuldu. Medya ve sosyal medyada herhangi bir sağlık iddiasıyla karşılaşan birey doğru akıl yürütme becerisine yeterince sahip değilse, motivasyonunu sezgilerinden alıyorsa, ‘öğrenme’ aşamasında kimliğinden kopamıyorsa veya bilginin yönü tercih ettiği sonuca uygunsa yanlış bilgiye inanma eğiliminde oluyor.


‘Dezenformasyon’ son zamanlarda hem dünyada hem de ülkemizde medya ve iletişim alanında en çok kullanılan ifadeler arasında yer alıyor. Doğruluğu bulunmayan veya yanlış bilgi anlamında kullanılsa da onu diğer yanlış bilgilerden ayıran bir özelliği bulunuyor: Kasıt. Yani bir bilginin kasti şekilde çarpıtılıp aslında olmadığı şekliyle lanse edilmesi dezenformasyona neden oluyor. Bunun yanı sıra yanıltıcı söylem ve mantık dışı iddialar da dezenformasyon sebepleri arasında sayılıyor. Üstelik toplumu ilgilendiren siyaset, iklim, sanat ve sağlık gibi her konuda dezenformasyon ortaya çıkabiliyor. Elbette her bir konu kendi içerisinde önemli ve yanlış bilgi yayılımının her alanda önüne geçilmesi gerekiyor. Fakat bazı konular önem konusunda diğerlerine göre daha üst sıralarda yer alıyor.

Sağlık alanı bu konuların başında geliyor. Zira sağlık ile ilgili yayılan en ufak dezenformasyon büyüyerek insan hayatı için tehlikeli hale gelebiliyor. Diğer bir deyişle, ‘Şarjı dolan telefon prizden alınmazsa pili zarar görür’ demekle ‘Şeker yemek şeker hastalığına neden olur’ demek teoride benzer olsa da ilki yalnızca bir cihazı etkilerken diğerinde söz konusu özne insan oluyor. Bu nedenle dezenformasyon seline kapılarak sağlığımız ile ilgili hatalı kararlar vermeden önce, karşımıza çıkan tüm bilgileri düşünmeyi, sorgulamayı ve araştırmayı alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor. Bu alışkanlığı kazanmak için ilk olarak yanlış bilgiye hangi koşullarda, neden ve nasıl inandığımızı öğrenmekte fayda var.

Sağlık dezenformasyonlarına neden inanıyoruz?

Maryland Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sağlık iletişimi alanında çalışmalar yapan Profesör Xiaoli Nan, öğrencileri Yuan Wang ve Kathryn Thier tarafından hazırlanan ve 21 Ekim 2022’de yayınlanan makalede  ‘insanların neden sağlıkla ilgili yanlış bilgilere inandığı’ konusunda sistematik bir inceleme sunuyor. Profesör Nan ve öğrencileri incelemelerine rehberlik etmesi adına daha önce yapılmış araştırmalardan da yararlanarak sağlık alanındaki yanlış bilgilere yatkınlığı konusunda ‘bütünleştirici bir psikoloji modelini’ geliştirmişler. Model, kişilerin sağlık dezenformasyonlarına duyarlılığının altında yatan dört ayrı psikolojik süreci içeriyor.

Doğru akıl yürütebiliyor muyuz?

Belirlenen ilk süreç kişilerin doğru akıl yürütme yeteneğine hangi ölçüde sahip olduğuyla ilgili. Makaleye göre doğru şekilde akıl yürütme yeteneğine daha çok sahip insanlar, sağlık alanında ortaya çıkan yanlış bilgilere daha az inanıyor. Peki daha doğru şekilde akıl yürütme yeteneğine sahip kişiler kim? Kişilerin ‘doğru şekilde akıl yürütme yeteneklerini’ şekillendiren temel faktörler mevcut bilgileri ve becerileri. Yani konumuz sağlık dezenformasyonu olduğunda doğru şekilde akıl yürütme yeteneği yüksek olan kişilerin sağlık uzmanları veya bilim insanları olduğunu söyleyebiliriz. Bu unvanlara sahip olmayan bir kişi, sağlık okuryazarlığı veya medya okuryazarlığı anlamında ne kadar gelişmişse yanlış bilgiye sorgulamadan inanma olasılığı da o kadar düşük oluyor. Örneğin okuryazar veya uzman olmayan bir kişi ‘Bill Gates’in GDO’ları küçük çocuklara enjekte ettiği’ iddiasına bir sağlık uzmanına göre daha kolay inanıyor.

Motivasyonumuz sezgilerimiz mi, yoksa bilginin doğruluğu mu?

Bireylerin sağlık ile ilgili yanlış bilgilere inanma nedenlerini inceleyen makalede ikinci süreç, doğruluk güdümlü akıl yürütme olmuş. Bu süreç kısaca kişinin öğrendiği bilginin doğruluğuna veya kesinliğine ne kadar önem verdiğiyle ilgili. Makaleye göre doğruluk güdümlü hareket etmenin tam karşısında sezgisel düşünme yer alıyor. Sezgisel düşünmeye yatkın kişiler, duydukları bilgiler karşısında çevresel ipuçlarına güveniyorlar. Örneğin sezgisel düşünmeyle hareket eden bir kişinin ‘Aşı kalp krizi riskini artırıyor’ bilgisi karşısında ‘Komşumuz aşı olduktan sonra kalp krizi geçirdi; o zaman bu bilgi doğru’ şeklinde düşünmesi daha olası. Halbuki öğrendiği bilgiye kesinlik motivasyonuyla yaklaşan birey için bilginin inanılabilirliğinden ziyade doğruluğu önemli. Dolayısıyla doğruluk kaynağı olarak çevresinde gördüğü örneklere değil; akademik makalelere, sağlık uzmanlarına veya ulusal/uluslararası sağlık kuruluşlarına güvenmesi gerekir.

Mevcut düşüncelerimizle uyumlu bilgilere daha mı çabuk inanıyoruz?

Makalede sıralanan diğer bir psikolojik süreç, yanlış bilgi karşısında yön güdümlü akıl yürütme şeklinde ele alınmış. Yön güdümlü akıl yürüten insanlar için bilginin doğruluğu veya yanlışlığından ziyade kişiye göre işe yararlığı önemli. Eğer bilgi, kişiyi tercih ettiği yöne götürüyorsa ya da önceden var olan düşünceleriyle uyuşuyorsa kişinin yanlış bilgiye inanma ihtimali yüksek oluyor. Diğer yandan, yön güdümlü akıl yürütme sonucunda kişi, kendi inançlarıyla çeliştiği için tıbbi kanıtlarla ya da uzmanların fikir birliğiyle ortaya çıkmış bilgiye inanmayabilir. Dolayısıyla dezenformasyona meyilli olur. COVID-19 pandemisi sırasında maske takmak istemeyen ve ‘Maske takmak ciğerlere zararlı’ bilgisine inanan bireylerin yön güdümlü akıl yürüttüğünü söyleyebiliriz. Zira maske takmayı tercih etmediği için kişinin yön güdümlü akıl yürüterek ‘Maske takılmamalı’ sonucuna ulaşabileceği iddialara inanma ihtimali artıyor.

Kimliğimiz yanlış bilgiye inanmamıza neden oluyor mu?

Makalede ele alınan sonuncu psikolojik süreç ise, kimlik güdümlü akıl yürütme. Kimlik güdümlü akıl yürütmede öne çıkan faktörler kişinin inançları, tutumları, kişisel kimliği veya sosyal kimliği olarak sıralanıyor. Yani, kimlik güdümlü akıl yürütme sürecinde karşılaşılan bilgi bireyin inançlarına, tutumlarına, kişisel veya sosyal kimliğine uyuyorsa kişinin bu bilgiye inanma olasılığı daha yüksek oluyor. Örneğin sosyal veya kişisel kimliğinde ‘Türk olma özelliği’ ön planda olan birinin COVID-19 pandemisi sırasında ortaya çıkan ‘Türklere hastalık bulaşmıyor’ iddiasına inanma ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir.

Dezenformasyon, konusu sağlık olsun ya da olmasın, tüm iletişim yollarında hatalara, aksamalara ve bozulmalara neden oluyor. Karşılaşılan bilgilerin sorgulanması bilinçli medya okuryazarları adına atılabilecek ilk adımken, kimi bireyler için ‘yanlış bilgiye inanmanın motivasyonlarını’ araştırmak ve bu nedenler üzerinden ilerlemek daha sağlıklı bir yol olabiliyor.  ‘Sağlıkla ilgili yanlış bilgilendirmeye yatkınlıktaki bireysel farklılıkların sistematik bir incelemesi’ adlı makaleye göre, yanlış bilgiye inanma konusunda bireyleri  doğru akıl yürütme becerisi, kimlik, bilginin götüreceği yön ve bilginin doğruluğuna verilen önem etkiliyor. Dolayısıyla toplumda, bireyde ve gündemde zarara neden olan sağlık dezenformasyonu konusunda ilk iş bireylere düşüyor.

Etiketler

  • Aşı
  • Covid-19
  • sağlık
  • sağlık dezenformasyonu

Diğer Yazılar