fbpx

Bill Gates aşı aracılığıyla insanlara çip yerleştirecek, Dünya düzdür, Ay’a hiç gidilmedi, dünyayı illuminati idare ediyor, iklim krizi diye bir şey yok…  Komplo teorisi, pek yeni bir konu değil. Modern toplumlardan geleneksel toplumlara kadar birçok insan komplo teorileri üretir, inanır ve yayılmasına katkıda bulunur. Teori olarak adlandırılan bu hikayeler; sağlıktan afetlere, spor dünyasına, okullara, devletlerin kuruluşlarına, milliyetlere kadar birçok alanda çeşitlenir. Bunlardan bazıları zararsızken bazılarının yıkıcı sonuçları olabiliyor. 

Bu yazımızda komplo teorilerine inanmamızı tetikleyen durumlardan söz edeceğiz. 

Komplo teorisi nedir?

Komplo teorisi, genellikle olumsuz sonuçlar doğuracak birtakım amaçları gerçekleştirmek için gizlice çalışan güçlü kişi veya kuruluşların olduğunu varsayan düşüncelerdir. TDK aynı kavramı, “bir kimse, kuruluş veya ülkeye karşı gizlice, zarar verici tuzak kurulduğu varsayımına dayanan düşüncelerin tümü” olarak tanımlar.

Sosyal psikoloji kapsamında yapılan bir araştırmaya göre aynı konu ile ilgili birbirini doğrulamayan komplo teorilerinden birine inanan kişilerin çoğu diğer teoriye de inanıyor. Hem de bu teorilerin birbiriyle çelişip çelişmemesi fark etmiyor. Örneğin Prenses Diana’nın aslında ölmediğine inananlar, suikasta uğradığı iddiasına da en az diğeri kadar inanıyorlar. Bu durum onları komplocu bir dünya görüşüne itiyor. 

Bu şekilde çoğaltılabilecek örnekler, birbiriyle çelişen komplo teorilerine aynı anda inanıldığını gösteriyor. Öyleyse, komplo teorisine inananlar için bunların birbiriyle uyuşması birincil kriter değil. Bu da teorileri destekleyen gücün aslında psikolojik olduğunu gösteriyor.  

Komplo teorilerini besleyen 3 psikolojik güdü

Büyük bir çeşitliliğe sahip olan komplo teorileri genelde olumsuz çağrışım yapsa da inananları için bu teorilerin anlattıkları aslında birer gerçektir

Sosyal psikolog, Karen Douglas, komplo teorilerine inanmanın üç temel sosyal güdüye bağlı olduğunu söylüyor. Bunların ilki, epistemik (bilgiye, bilmeye dair) motiftir. İnsanlar gerçeği bilmek, aynı zamanda bu ‘gerçeklik’ten emin olmak isterler. Gerçeğe ulaşmak için komplo teorilerine inanmayı tercih eden kişilerin büyük ölçüde düşük eğitim seviyesine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Araştırmalar, eğitim düzeyi düşük olan insanların komplo teorilerine çekilmesinin daha kolay olduğunu gösteriyor. 

İkinci güdü, varoluşsal olandır. Varoluşsal güdüler, evrimsel sürecin bize mirasları arasında sayılabilir. İnsanlar kendilerini daha güvende hissetmek ihtiyacı duyarlar. Yaşadıkları olaylara dair algılayabilecekleri bir örüntü kurmak istedikleri için de kendilerine sunulan olası teorilere inanırlar. Böylece, büyük olaylarda nasıl payları olmadığını açıklayacak bilgiye sahip olduklarına inanırlar. Dougles’ın söylediğine göre araştırmalar,  kendilerini güçsüz ve hayal kırıklığına uğramış hisseden kişilerin komplo teorilerine daha fazla meylettiklerini gösteriyor.

Komplo teorisine inanmamıza neden olan son güdü ise sosyal güdüdür. Bu güdü ile hareket eden insanlar kendilerini daha fazla bilgi sahibi birisi gibi gösterme ihtiyacı duyar. Diğerlerinin  sahip olmadığı bilgilere erişimlerinin olduğunu hissetmek, öz saygılarını yükseltir. Bu sebeple, narsistlik eğilimi gösteren kişilerin komplo teorilerine inandığı da söylenir.

Karen Dougles, komplo teorileri hakkındaki psikolojik literatürün bu üç psikolojik güdü (epistemik, varoluşsal ve sosyal) ile özetlenebileceğini söylüyor.

Komplo teorilerine inanma nedenleri

  • Güvensiz Bağlanma

Güvensiz bağlanmaya sahip kişiler, diğerlerinin arasında tutarsızlık, azarlama ve reddedilmelerle karşılaştıkları için ne düşünüp hissetlerini anlamakta güçlük çeker. Sosyal düzenden kopup diğer insanlar tarafında dışlandıklarını hissettikleri için de aidiyet ve grup davranışı ihtiyacını tatmin etmek amacıyla komplo teorisi gruplarına katılabiliyorlar.

  • Hafıza

Tüm dünyayı etkileyen veya çok ses getiren olaylarla karşılaştığımızda geçmişte yaşanmış diğer kötü haber, olay ve durumlar ile pekiştirerek komplo teorilerine inanabiliriz. Komplo teorilerinin ana karakterlerini daha önce farklı iddialar kapsamında duyduysak dahi psikolojik olarak ‘olabilir’ çizgisine geçebiliyoruz.

  • Duygular

Pek çok insan, dış etkenlerin (bazen arkadaşların ve aile üyelerinin de) kendilerine karşı düşmanca bir niyetleri olduğuna dair düşüncelere sahiptir. Bu düşmanlık, fiziksel tehditler şeklinde veya sadakatsizlik, aldatma, sömürü gibi korkular şeklinde olabilir. Ayrıca bir olayın sebebini, failini bulma noktasında da birçok kişi cansız etmenlere inanmaz. Arkasında mutlaka başka güçlerin olduğuna inanır. Bazı komplo teorileri ise belli etnik gruba yöneliktir. Doğal ön yargılar nedeniyle söz konusu gruplara karşı üretilen komplo teorilerine inanma isteği artmaktadır. Öyle ki bu gruplara karşı beslenen negatif duygular, bu teorilerin yayılımına katkı sağlamak için de motivasyon oluşturur. Bu kişilerin öfkesini, sosyal durumundan sorumlu olarak algılananlara yöneltmesine de izin verebilir.

Öte yandan toplumu oluşturan grupların birbirleri ile ilgili besledikleri olumsuz duygu ve düşünceler de komplo teorilerinin yaratılmasına ve yayılmasına sebep olur. Farklı gruplara beslenen olumsuz duyguların karar verme ve hareket etme noktasındaki gücü, nefret söylemlerinin de birincil sebeplerindendir. Örneğin AIDS’in LGBTİ+ bireyler sebebiyle yayıldığı iddiası, bu toplumsal grubun ‘marjinal’ görünmesi üzerinden temellenen ve on yıllardır inanılan bir teori.

  • Otoritelerin açıklamaları

Otoriteler, içinde devlet liderlerinin ve diğer ünlü isimlerin de olduğu kitleleri etkileyebilecek imkana sahip kişilerdir.  Komplo teorilerinin oluşmasında, gelişmesinde veya sürdürülmesinde; otorite olarak kabul edilen bu kişilerin çelişkili olması fark etmeksizin herhangi bir konuda belirttiği radikal fikirler bunu onaylayan veya bununla ters düşen teorilerin sürdürülmesinde rol oynuyor. 

Örneğin eski ABD Başkanı Trump, Covid-19’un yaz mevsiminde etkisini kaybedeceği, iklim krizinin aslında var olmadığı gibi komplo teorilerinin oluşmasına birinci elden destek vermiştir. 

  • Hatalı nedensellik

Ortadaki sorunu çözemiyorsak bunu anlamlandırmak için farklı bir nedene ihtiyaç duyabiliyoruz. Bu noktada da önümüze çıkan kimi komplo teorileri, yakın tarihli iki olay arasında bağ kurup birini diğerinin sonucu olarak gösterebiliyor. Her ne kadar hatalı nedensellik kurulsa da kişi, olayları daha kontrol edebilir hissediyor. 

Yaygın kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde, hatalı nedensellik oldukça sık görülür. İnsanları tehdit edici uyaranlara karşı daha hassas hale getiren kaygı bozukluğu, komplo teorilerine inanmaya yol açar. Bu kişilerde, belirsiz herhangi bir bilgi ile ilgili nedenselliğin ‘tehditkar’ bir yorum ile benimsenebileceği eğilimi gözlemlenir.

Bu kapsamda, Covid-19’un Bill Gates tarafından üretildiği teorisini ele alabiliriz. Covid-19 salgını 2019’da başladı. Gates bundan 4 yıl önce yaptığı bir Ted-x konferansında dünyanın salgın hastalıklarla karşı karşıya kalabileceğini söyledi. O halde Covid-19 salgını ile Bill Gates’in bir ilişkisi var, hatta salgına neden olan virüsü Gates üretti. Bu sebeple Covid-19 bir pandemi değil “plandemi”dir şeklindeki komplo teorileri uzun süredir hayatımızda.

  • Sezgisellik

Olaylara bakış açımızı şekillendiren etmenlerin başında toplumsal ve bireysel kaygılar gelir. Dünyayı sürekli tehdit altında görmek, tesadüflere imkan tanımamak, analitik düşünce yerine sezgiyi kullanmak, komplo teorilerine inanmayı pekiştirir. Eğer önü alınamayan kötü olaylara ve durumlara inanmak istemiyorsak komplo teorilerinin daha basit kurgularına kendimizi bırakabiliyoruz.  

Sezgisellik, çözümsüz veya açıklanamayan meseleler özelinde kuvvetlenebileceği gibi bilimsel kaynakları yeterli görmemeye dek varabilir. Öyle ki deneysel araştırmalar, komplo teorilerine inananların bu sebeple sağlık sorunları yaşadıklarını gösteriyor. Aşı karşıtı komplo teorilerine maruz kalıp inananlar, kendilerine ve çocuklarına aşı yaptırmayarak ciddi sonuçlara varacak riskler alıyor.

Komplo teorilerine daha çok kimler inanıyor?

Komplo teorisine neden inandığımızı açıkladık. Bu sebeplerden yola çıkarak kimlerin komplo teorisine daha çok inanma potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz:

  • Güven sorunu yaşayan kişiler,
  • Kendini yabancılaşmış hisseden kişiler,
  • Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler,
  • Kendini güçsüz hisseden kişiler,
  • Narsistliğe yatkın kişiler,
  • Eğitim düzeyi düşük olanlar,
  • Makyavelci (kendi çıkarlarına aşırı düşkün kişiler)
  • Gençler, (araştırmalar, genellikle yaşlıların komplo teorilerine daha az inandığını gösteriyor)
  • En az bir komplo teorisine inanan kişiler (çelişse bile farklı teorilere inanma eğilimi gösterir).

İnsan beyni, komplo teorilerine inanmaya meyillidir. Eğer düşünme şeklimiz, yukarıda saydığımız psikolojik güdü ve etmenler ile biçimlenmeye başlarsa gerçek olmayan teorilere inanırız. Eleştirel düşünme, soru sorma, çelişkilerin üzerine gitme, değişime açık olma gibi yöntemlerle komplo teorilerine inanmaktan sıyrılabiliriz.

Etiketler

  • komplo
  • komplo teorisi

Diğer Yazılar

Simge Gümen

Analiz | Doğrulama

Kaynaklar