fbpx

Öncelikle bu yazıyı okuyanlar için çılgınca bir tahminde bulunalım. Aşağıda sıraladığımız kişilik özelliklerinden ne kadarı size uyuyor bunun değerlendirmesini kendi içinizde yapın:

Başkalarının sizi beğenmesi ve hayranlık duyması hoşunuza gidiyor ama aynı zamanda kendinize karşı eleştirel olmaya eğilimlisiniz de. Kişiliğinizin bazı zayıf yönleri var ve bunun farkındasınız ama genelde bu eksikliğinizi telafi etmeyi başarıyorsunuz. Kendi yararınıza çevirebileceğiniz halde kullanmadığınız önemli bir kapasiteye sahipsiniz. Dışardan disiplinli ve özgüvenli gözükürken, içten içe kaygılı ve güvensizsiniz. Bazen doğru kararı verip vermediğiniz ya da doğru şeyi yapıp yapmadığınız konusunda kafanızda ciddi şüpheler uyanıyor. Belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsunuz; kısıtlamaların, sınırlandırmaların içinde kalmak sizi mutsuz ediyor. Bağımsız bir düşünür olmakla gurur duyuyorsunuz ve başkalarının iddialarını tatmin edici kanıt olmadan kabul etmiyorsunuz. Ancak kendinizi başkalarına açarken çok açık ve çok içten olmayı akıllıca bulmuyorsunuz. Bazı zamanlar dışadönük, girişken ve sosyalsiniz; bazı zamanlarsa içedönük, çekingen bir kapalı kutu oluyorsunuz.

Yukarıda saydığımız kişilik özellikleri için “Büyük bir kısmı bende var. Tam da beni tarif etmişsiniz!” diyebilirsiniz. Belki bazılarınız sizin hakkınızda nasıl böylesi nokta atışı diyebileceğimiz kişilik tespitleri yaptığımızı görünce şaşırıp, bu işin sırrının ne olduğunu merak edebilirler. Bunun elbette ki metafiziksel bir arka planı yok, hepimiz belli bir düşünsel kapasiteye sahip olan ‘rasyonel’ canlılarız. Dolayısıyla geleceği görme, zihin okuma, nesneleri uzaktan hareket ettirme gibi süper güçlerimiz yok. Bu işin sırrı Forer etkisinde gizli.

Görsel Kaynağı: uxdesign.cc

Forer Etkisi

Nöronlar bize beynimizin ne kadar kompleks bir organik yapı olduğunu düşündürüp hayranlık uyandırsa da Forer (Barnum) etkisi gibi basit algı oyunları, aslında bilincimizi oluşturan beynin, ne kadar kolay manipüle edilebilir bir yapıda olduğunu gösteriyor. Mesela, insan kişiliğinin ‘on iki’ adet burca göre sınıflandırılmasının hiçbir bilimsel altyapısının olmadığı basit okumalarla anlaşılabilir. Her insanın aynı karaktere sahip olmadığı ve insan psikolojisinin durağan bir şekilde seyretmeyip; biyolojik zamana, mekana, olaylara ve dış etkenlere bağlı olarak belli bir oranda değişkenlik gösterebileceği, birçok bilimsel çalışmalar neticesinde ortaya konulmuştur.

Görsel Kaynağı: Salesforce

Kişinin bir gazete köşesinde ya da internet sitesinde okuduğu ”Yengeç, her ne kadar doğrucu bir karakter olsa da, bugünlerde çok yanlış anlaşılıyor.”  cümlesi, bu yazıyı gazete köşesinde yazan kişinin ne kadar iyi zihin okuduğunu göstermiyor. Çünkü bu cümle, birçok kişinin kendisinde olduğunu düşündüğü, genel yargılar barındıran ‘olumlu’ bir aktarım içeriyor. Birçok insan bu örneğe benzer genel ifadelerin kendisine ne kadar uyduğunu söylese de, aslında bu ifadeler gerçek olduğu için değil, kendimizde var olduğuna inanmak istediğimiz için benimseniyor. Nitekim aynı kişi, gazete köşesinde “Yengeçler, doğru söylediklerini iddia ediyorlar ancak sözleri, davranışlarıyla hep tutarsız kalıyor.” şeklinde olumsuz duygular uyandıran bir yazı kaleme alsaydı, 23 Haziran ile 22 Temmuz arasında doğan kişiler bu ifadeleri ne denli dikkate alırdı?

ABD’li psikolog Bertram Forer, 1948 yılında, yazının başında bahsettiğimiz kişilik özelliklerine benzer bir dizi ifadeyi bir araya getirdi ve 39 öğrenciden oluşan sınıfına dağıttı. Daha sonra bu maddelerin ne kadarının kendilerine uygun olduğunu ölçmek için 0 (hiç) ile 5 (mükemmel) arasında puanlamalarını istedi. Sonuç tahmin edeceğiniz üzere şaşırtıcı değildi. Topladığı değerlendirme formlarının ortalaması 4,30 çıkmıştı. Yani neredeyse herkes bu kişilik özelliklerinin tamamına sahip olduğunu düşünüyordu.

Psikolojik hastalıkların ilk seferinde teşhis edilememesinde ve bazı kişilik bozukluklarının tanımlanamıyor oluşunda, insan psikolojisinin doğrudan ölçülebilir veya hesaplanabilir bir yapıya sahip olmaması ana sebeptir. Bilim insanları bile insan ruhunu tam anlamıyla belli bir sınıfa dahil edemiyorken, bazı asılsız şehir efsaneleri ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan sözde kişilik testleri nasıl işe yarayabilir?

Burçlar, rüya tabirleri, yıldız haritaları ve gelecek yorumlamaları gibi bilimsel dayanağı olmayan şeylerin insanları manipüle ettiği, kimi zaman dezenformasyona çanak tuttuğu ortada. Bunun yanı sıra asılsız bilgilerin bir diğer başlığını da kehanetler oluşturuyor.

Görsel Kaynağı: iStock

Sosyal medyada, gelecekte gerçekleşeceğinin iddia edildiği fakat neden gerçekleşeceğine dair herhangi bir somut delil ortaya konulamayan tuhaf fenomenlerle karşılaşıyoruz. Bununla alakalı “Biz bilirsek, Simpsonlar bilemez” başlıklı yazımızda, gelecekte yaşanabilecek bazı doğa olaylarını insanların bilmesinin imkan dahilinde olmadığından bahsetmiştik. Öyle ki yazımızda, Simpsonlar’ın yazarlarından Al Jean’in, yayınladıkları bölümlerde geçen bu isabetli tahminleri “Yeteri kadar ok fırlatırsanız, bazıları mutlaka dart tahtasına vuracaktır” sözüyle esprili bir yaklaşımla cevapladığını aktarmıştık.

Simpsonlar’ın elbette ki kahin olmak gibi bir misyonu yok. Ara ara gündeme gelen bu iddiaların bazıları birer tesadüf, bazıları ise izleyicinin algıda seçiciliğine bağlı, tamamıyla kişisel görüşler neticesinde ortaya çıkıyor. Ne var ki, tarih boyunca kahin olduğunu ve bir şekilde gelecekten bir takım mesajlar aldığını iddia eden insanlara şahit olduk. Bu kişilerin sayısı, günümüzde de azımsanacak kadar değil. Bu modern kahinlerden en ünlüsü Vangelia Pandeva Dimitrova ya da bilinen ismiyle “Baba Vanga”

Baba Vanga şarlatan mıydı, yoksa bir kahin mi?

Diyelim ki siz bizden falınıza bakmamızı istediniz. Biz de “Hayhay efendim.” diyerek sizin geleceğinize dair şu sözleri aktardık:

“Önümüzdeki haftalarda bir süredir temas halinde olmadığınız bir yakınınızdan bir mesaj alacak ya da onunla konuşacaksınız. Bu kişi orta boylu, düz saçlı, açık tenli birisi. Onu yakından tanımak istediniz ama konuşmak için fırsatınız olmadı. O kişinin isminde “A” harfi var”

Şimdi düzmece olan bu fal büyük bir ihtimalle gerçekleşmeyecekti. Zaten biz de sizlere profesyonel şarlatanlık hizmeti vermeyi vaat etmedik. Şayet sizin dış görünüşünüzü ve kişiliğinizi az da olsa yakından gözlemleyebilseydik, belki daha güzel bir fal kurgulardık. Ama yine de bazılarınızın gelecekte karşılaşacağı olaylara ilişkin nokta atışı yapmış ya da yakın oranda tahmin etmiş olabiliriz. Peki birkaç kehanetimizin hasbelkader tutması, bizim geleceği görebildiğimizi mi gösteriyor? Hayır, sadece ortaya birtakım ‘açık uçlu’ yemler atıyoruz, sizler de bir nevi ‘doğrulama yanlılığı’ yapıyor ve size en makul olan yemleri yutuyorsunuz.

İşte Baba Vanga da, yaşamı boyunca buna benzer açık uçlu iddialarını rastgele dağıtarak, gelecekte bunların gerçekleşeceğini söyledi. Baba Vanga öldükten sonra çıkan ‘Baba Vanga bunu bilmişti’ gibi cümleler ise, zamanında uydurulan muğlak bir iddianın daha sonrasında sahiplenilmesinden kaynaklanıyor.

Görsel Kaynağı: The News Minute

Baba Vanga’nın sözde kehanetlerinden birisi de 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler) saldırısıydı. Baba Vanga’nın “Korku, dehşet! Amerikan kardeşler, çelik kuşların saldırısına uğradıktan sonra düşecekler. Kurtlar çalılıklarda uluyacak ve masumların kanı fışkıracak.” sözlerini dile getirdiği iddia edilmişti. Vanga, gerçekten bu sözleri söylemiş olsa da bu, onun geleceği gördüğünü göstermiyor. İnsanlar, muğlak sözleri birer gerçekmiş gibi algılamak istedikleri için inanıyorlar. Çelik kuşların, kamikaze uçağı, Amerikan kardeşlerin ise ikiz kuleleri temsil etmesinin ‘nesnel’ ve ‘rasyonel’ hiçbir temeli yok. Bu da, sözde gerçekleşen kehanetlerin bir şarlatanlıktan öteye gidemediğini bizlere gösteriyor.

Bu durumu, halının üstünde rastgele, dağınık halde bulunan Lego parçalarına benzetebiliriz. Zamanı geldiğinde bu Lego parçalarından bir ağaç modeli de yapabilirsiniz, bir uçak da…

Etiketler

  • Baba Vanga
  • Falcılık
  • Forer Etkisi
  • kehanet
  • Soğuk Okuma

Diğer Yazılar